ARKEOLOJİ VE SANAT TARİHİ
Arkeoloji,
kazı bilimi veya
kazıbilim; kazı vb. yöntemlerle ortaya çıkarılan tarihî
yapıtları kültürel, sanatsal ve tarihsel yönden inceleyen bir
bilimdir. Türkçe'ye yanlış bir şekilde "kazıbilim"
olarak çevrilmiş olsa da, kazı arkeolojik araştırma
yöntemlerinden sadece bir tanesidir. Arkeoloji asıl olarak
insanlığın kültürel geçmişini, kültürlerin değişimini ve
birbirleriyle ilişkilerini inceler.
"Arkeoloji"
sözcüğü,Yunanca
arkheeos
(eski) ve logos (bilim) sözcüklerinin birleştirilmesiyle
türetilmiş bir sözcüktür ve "eskinin bilimi" anlamını
taşır. Türkçe'de ise bu bilim tarihî yapıtların bulunma
yöntemine atıfta bulunarak, "kazı bilimi" adını
almıştır. Eskiyapıtbilimi de denilebilir.
Eski eserlerin araştırılması konusunu işleyen bilim dalları, arkeoloji ile sanat tarihidir. Bunlar geçmiş kültürlerin, taşınabilir veya taşınamaz maddî varlıklarını araştıran ve değerlendiren bilim dalları olup, tarih bilimine de yardımcı dallardır. Arkeoloji, Batı’da oldukça geç ilgi uyandırmış bir daldır. Ancak, 18.yy. içlerinde arkeoloji bilim dalının esaslarının kurulmasına başlanmış ve çalışma metotlarının uygulanmasına girişilmiştir. Buna karşılık sanat tarihi daha da geç doğmuş olan bir bilim dalıdır. Önceleri, bu iki bilim dalı birbirinden tamamen ayrı olarak düşünülür ve uygulamaları yapılırdı. Halbuki, yakın tarihteki gelişmeler şunu göstermiştir ki sanat tarihi ve arkeoloji birbirine girift iki bilim dalıdır. Eski eserlerle uğraşan arkeolog, ilk çağ öncesinden itibaren insanların bıraktıkları taşınabilir veya taşınamaz kalıntıları bulup ortaya çıkarmakla görevlidir. Bu yoldaki çalışmaların nasıl yapılacağının metodu vardır ve arkasından da üzerinde araştırma yapılan eserlerin değerlendirmesine geçilir. Genellikle, arkeoloğun eserleri bulup ortaya çıkarması, eğer bunlar taşınabilir eserler ise bir müzeye koymaları ve bir de tarihi ve estetik varlıkları üzerinde bir değerlendirme yapmaları yeterli görülür. Sanat tarihçisi, ise yine eski medeniyetlerden kalmış taşınabilir veya taşınamaz hatıraları doğrudan doğruya değerlendirip, tarih ve kültür tarihi içindeki yerlerine yerleştirmekle uğraşır. Bu iki bilim dalı, 18. yy.’dan sonra ortaya çıktıklarında, bu genel prensipler içinde gelişmişlerdir. Fakat 20.yy.’ın ortalarından itibaren artık anlaşılmıştır ki her iki bilim dalının çalışma sistemlerinde değişiklik yapılması ve bir arkeoloğun sanat tarihi metodlarını uygulamasını bilmesi, aynı şekilde bir sanat tarihçisinin de bir arkeolog gibi onun metotlarını uygulayabilmesi gereklidir.